Ana içeriğe atla

KOPENHAG KRİTERLERİ NEDİR? AMAÇLARI NELERDİR? TÜRKİYE BU KRİTERLERE UYUYOR MU?

Birinci ve ikinci dünya savaşlarının ardından Türkiye’de ve dünyada artan kolektif güvensizlik aynı zamanda bu iki savaşın başlamasının en önemli nedeni olmuştu. Devletlerin kendi aralarındaki ilişkilerde ”savaş” ihtimalini ortadan kaldıracak bir birlikteliğe ihtiyaç vardı. Çünkü II. Dünya Savaşı ve İspanya İç Savaşı, Avrupa’yı derinden etkilemiş ve Avrupa’da meydana gelmiş yıkıcı savaşlardı. Bu arayışlar, ittifakların da meydana gelmesine neden olmuştur. Örneğin Avrupa Birliği, bu ittifakların en önemlisidir. İlk başta Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak kurulan ve daha sonra Avrupa Birliği adını alan bu topluluk, çeşitli zirve, anlaşma ve birtakım kararlarla içeriğini belirtmiş, kendisine katılım şartlarını belirlemiştir. Bu şartların ilki, Maastricht Kriterleri, ikincisi ise Kopenhag Kriterleridir.

Daha önceki yazılarımızda Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği hakkında ataylı bilgilere çeşitli yazılarda yer vermiştik. Bu seferki yazımızda kısaca Kopenhag Kriterlerinden, Kopenhag Kriyerlerinin özellikleinden, amaçlarından ve Türkiye’nin bu kriterlere uyup uymadığından söz edeceğiz.

Kopenhag Kriterleri Nedir?

22 Haziran 1993 tarihinde düzenlenen Kopenhag Zirvesi’nde Avrupa Konseyi’nin aldığı kararlar kapsamında Avrupa Birliği’nin genişleme stratejisinin Merkezi Doğu Avrupa Devletleri’ni de kapsayacağı bildirilmiş ve aynı zamanda adaylık için topluluğa başvuran ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce gerçekleştirmesi gereken kriterler de belirlenmiştir. Bu madde ve kriterlerde ”Kopenhag Kriterleri” ismi verilmiştir. Bu kriterlere göre aday ülkeler;

demokrasi
hukukun üstünlüğü
insan hakları
azınlık hakları
işleyen bi piyasa ekonomisi 
gibi alanlarda belirli bir düzeye erişmiş olmaları gerekir. Kopenhag Kriterleri, Avrupa Birliği’nin ”insani” kriterleridir. Maastricht Kriterleri ise ”iktisadi” kriterleri arasında yer alır. peki Türkiye bu ”insani” kriterleri ne kadar karşılıyor? Başlıkta soruya yanıt bulmaya çalışalım.

Türkiye Kopenhag Kriterlerine Uyuyor mu? 

Türkiye’nin Avrupa Birliği macerasında bazı dönemler dalgalı, bazı dönemler durgun seyretmiştir. Bu dönemler genellikle ülke içi ve dünyaaki genel ekonomik durum ile alakalı olsa da özetle Türkiye’nin Avrupa Birliği’ndeki dönemleri şöyledir:

2002-2008 Arası Dönem: Yükselme Dönemi
2008-2011 Arası Dönem: Duraklama Dönemi
2011-Günümüz: Gerileme Dönemi
Bu çerçevede Türkiye’de AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda ülkede hakim olan hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi temel ilkeler, daha sonra ekonominin de kötüye gitmesinin ardından bir kenera atılmış ve özellikle Gezi Parkı Olayları ile 15 Temmuz’dan sonra OHAL gibi çeşitli uygulamalarla Türkiye, bu kriterlerin oldukça gerisinde kalmıştır. Avrupa Birliği, topluluğa dahil olmak isteyen aday ülkeler için sadece ekonomik şartların yerine getirilmesini istemiyor, aynı zamanda aday ülkenin insai olarak da gelişmiş veya belirli bir seviyenin üzerinde olmasını istiyor.21-22 Haziran 1993 tarihlerinde Kopenhag’da gerçekleştirilen zirvede Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri’nin birliğe dahil olabilecekleri yönünde çok önemli bir karar alınmıştır. Sözkonusu zirvenin Sonuç Bildirgesi’nde tam üyelik için gerekli siyasal ve ekonomik koşullar tespit edilmiştir. Türkiye açısından da geçerli olması dolayısıyla tam üyelik koşullarını özetlemek yararlı olacaktır.

 

Kopenhag’da yapılan Avrupa Konseyi zirvesinde “üyelik için, aday ülke, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlık haklarına saygı ve korumayı garanti eden kurumların istikrarını sağlamış olmalıdır” görüşü kabul edilmiştir. 1999 yılında imzalanan Amsterdam Antlaşması’nın 6. maddesinde ise şunlar yazılıdır:

 

“Avrupa Birliği özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri üzerine kurulmuştur.”

 

Halen 5. Genişleme süreci içerisinde bulunan Avrupa Birliği, üyelik için üç temel ilke belirlemiştir:

 

BİRİNCİ KRİTER (Siyasal Kriter) :

 

Aday ülkelerin şu alanlarda Avrupa Birliği standartlarına yakın olması gereklidir:

 

· istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması,

· hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü,

· insan haklarına saygı,

· azınlıkların korunması.

 

Genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesi’nin tüm maddelerinin çekincesiz kabul edilmiş olması, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilmiş olması gibi özellikler tam üye olabilmek için gözönüne alınan başlıca hususlardır. Ancak, bu ilkelerin varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olmaları gerekmektedir. Aday ülkelerin sadece demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavramlarını ifade etmekle yetinmemeleri, bunları günlük yaşama bütün unsurlarıyla geçirmeleri önem taşımaktadır. Özetle, üç temel siyasal kriter tam üyelik için önem taşımaktadır:

1.Demokrasi ve hukukun üstünlüğü.

 

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü için; siyasal çoğulculuk, ifade özgürlüğü ve din seçme özgürlüğünü kapsayacak anayasal garantinin bulunması; çeşitli devlet birimlerinin normal işlevlerini yerine getirebilmelerine olanak sağlayan demokratik kurumlar, bağımsız yargı ve anayasa kurumlarının bulunması; değişik siyasi partilerin dönüşümlü olarak iktidara gelmelerini sağlayan ve genelde muhalefetin rolünü tanıyan özgür ve dürüst seçimlerin gerçekleştirilmesi vs. hususlar dikkate alınmakta ve değerlendirilmektedir.

 

2.İnsan hakları.

 

AB’ye adaylık için Avrupa Konseyi'nin İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Hakkındaki Sözleşme’ye taraf olunması ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru'nun kabulü önem taşımaktadır.

 

3.Azınlıklara saygı.

 

Bu konuda temel referans noktası olarak Avrupa Konseyi'nin Ulusal Azınlıkların Korunması Hakkında Çerçeve Sözleşmesi ile Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen 1201 sayılı tavsiye kararı esas alınmaktadır.

 

İKİNCİ KRİTER (Ekonomik Kriter) :

 

Kopenhag Zirvesi sonuçlarına göre, tam üyelik için ekonomi alanında fonksiyonel bir piyasa ekonomisinin varlığı kadar, AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısı ile baş edebilme kapasitesi de aranmaktadır.

 

1. Etkin bir piyasa ekonomisi.

 

Etkin ve fonksiyonel bir piyasa ekonomisi için;

 

· arz-talep dengesinin piyasa güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile kurulmuş olması,

· ticaret kadar fiyatların da serbest olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış (iflaslar) için engellerin bulunmaması,

· mülkiyet haklarına (fikri ve sınai mülkiyet) dair düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi,

· fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı,

· ekonomik politikaların temel ilkeleri hakkında geniş bir uzlaşmanın olması,

· mali sektörün, tasarrufları üretim yatırımlarına yönlendirebilecek kadar iyi gelişmiş olması gerekmektedir.

 

2. AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin sağlanması.

 

Tam üyelik için gerekli ekonomik kriterlerden ikincisi aday ülkenin Avrupa Birliği içerisinde rekabet edebilme kapasitesine sahip olmasıdır. Bunun için;

 

· ekonomik aktörlerin istikrarlı ve öngörülebilir bir ortamda kararlar almaları için yeterli derecede bir makro ekonomik istikrar ile birlikte, işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı;

· altyapı (enerji, telekomünikasyon, ulaştırma, vs.), eğitim-öğretim ve araştırma alanlarında yeterli kantite ve kalitede beşerî ve fizikî sermayeye sahip olunması;

· firmaların teknolojiye uyum sağlama kapasitesinin bulunması ,

· hükümet politikasının ve mevzuatın, ticaret politikası, rekabet politikası, devlet yardımları, KOBİ’ler için destek, vs. yoluyla rekabet yeteneğini etkileme derecesi;

· genişleme öncesinde ülkenin Birlik ile sağladığı ticari bütünleşmenin derecesi ve temposu. Bu konu, üye devletler ile ticareti yapılan malların hacmi ve niteliği için söz konusudur.

· küçük ve orta ölçekli firmaların yeterli sayıda olması,

 

Bu çerçevede rekabet edebilme derecesinin göstergeleri olarak, Birliğe girişten önce Birlik ile o ülke arasında belirli bir ticaret ortaklığının olması ve ülke ekonomisinde küçük firmaların çok sayıda ve rekabet gücüne sahip olması önem taşımaktadır.

 

ÜÇÜNCÜ KRİTER ( Topluluk Müktesebatına Uyum Kriteri) :

 

Tam üyelik için yukarıdaki iki ekonomik koşulun yanısıra bir üçüncü koşul daha aranmaktadır. Bu koşul, aday ülkenin “siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmiş olması ve ayrıca AB’nin aldığı ve alacağı kararlara uyum sağlama kapasitesi”dir.

 

1. AB’nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmek.

 

Birliğin “ortak dış politika ve güvenlik” politikasına etkin bir katılım için aday ülkelerin buna hazır olması gerekmektedir. Ekonomik ve Parasal Birlik konusunda ise, merkez bankasının bağımsızlığı, ekonomik politikaların koordinasyonu, İstikrar ve Büyüme Paketine katılım, merkez bankasının kamu sektörü açıklarını finanse etmesinin yasaklanması gibi konularda üye ülkelerin aldıkları kararlara katılmak gerekmektedir.

 

2. AB’nin aldığı kararlara ve uyguladığı yasalara uyum sağlamak.

 

Aday ülkelerin Gümrük Birliği, malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı gibi ortaklık anlaşmalarında belirtilen şartlara uyum sağlaması, tek pazara geçişi gerektiren Topluluk Müktesebatı’na uyum sağlaması, Topluluğun tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları, adalet ve içişleri, işgücü ve sosyal haklar, eğitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum sağlaması şartı aranmaktadır.

 

Kopenhag’da yapılan Avrupa Konseyi Zirvesi, üyelik için “politik, ekonomik ve parasal birlik hedeflerine bağlılık dahil, üyelik yükümlülüklerini üstlenme yeteneğinin şart olduğunu “ belirtmiştir. Avrupa Konseyi, bu son kriter ile ilgili olarak şu konuların önemini vurgulamaktadır. Müktesebatın benimsenmesi, aktarma, uygulama ve icra süreçlerini kapsar. Topluluk mevzuatını ulusal mevzuata aktarma yanında, uygun idarî ve adlî yapılar yoluyla onun etkin uygulanmasını sağlamanın önemi, Madrid’te yapılan Avrupa Konseyi tarafından vurgulanmıştır ve katılım müzakerelerinin temel bir önkoşulu olduğu vurgulanmıştır. Bu konu, üyeliğe hazırlanmanın çok önemli bir yönüdür ve üyelik için vazgeçilmez olan karşılıklı güvenin yaratılmasının çok gerekli bir ön koşuludur. Gelişmiş bir kamu hizmeti ve yargı, aday ülkelerin üyelik yükümlülüklerini üstlenebilmesi ve AB yapısal fonlarını etkin biçimde kullanabilmesi bakımından merkezî bir yer tutar. Müktesebatı etkili bir şekilde uygulamak ve icra etmek için, mevcut kurumlar güçlendirilmeli ve yeni kurumlar yaratılmalıdır. Uygun beşerî ve malî kaynaklar sağlanmalıdır. Eğitim ve kariyer geliştirme programları bu sürecin kilit unsurlarıdır.

 

Öte yandan Ekonomik ve Parasal Birlik, Topluluk Müktesebatı’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak, tüm üye devletler için zorunlu olan Ekonomik ve Parasal Birliğe katılım ve Euro’nun tek para olarak benimsenmesi arasında net bir ayrım yapılmalıdır. Ekonomik ve Parasal Birliğe katılacak olsalar da, yeni üye devletlerin üyelik sonrasında tek parayı derhal kabul etmeleri gerekli değildir. Aday ülkelerin, mümkün olduğunca erken bir tarihte Euro’yu benimsemek amacıyla, Maastricht kriterlerine uyum sağlamak için, ekonomi politikalarını yeniden yapılandırmaları gereklidir.

 

Ekonomik ve Parasal Birliğin anlamı, tek paranın nihaî olarak kabul edilmesi yönünde aday ülkelerin ekonomilerinin kademeli olarak geliştirilmesini içerir. Aday ülkelerin, AB’ye tam üye olması açısından şu ilke benimsenmiştir: Aday ülkeler tam üyeliğe “kendi ulusal parasını kullanmaya devam eden üye devlet statüsü” ile gireceklerdir. Bu istisna, Katılım Antlaşmaları’nda tanınacaktır.

Kaynak:: C.Can Aktan, Türkiye Avrupa Birliği'nin Neresinde? İzmir: EGİAD Yayını, 2000.

Yorumlar

European Union Media Studies and Communication Media Studies.

AVRUPA PARLAMENTOSU VE KONSEY DİREKTİFİ (AB) 2024/1760 | AEA (Avrupa Ekonomik Alanı)

  Sınırda karbon düzenleme mekanizmasını tesis eden 10 Mayıs 2023 tarihli ve (AB) 2023/956 sayılı AVRUPA PARLAMENTOSU VE KONSEY TÜZÜĞÜ (AEA ile ilişkili metin)  Avrupa Birliği Antlaşması'nın (TEU) 2. Maddesinde belirtildiği gibi Birlik, Temel Şart'ta yer alan insan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı değerleri üzerine kurulmuştur. Avrupa Birliği'nin Hakları ("Şart"). Birliğin kendi oluşumuna ilham veren temel değerlerin yanı sıra insan haklarının evrenselliği ve bölünmezliği ile Birleşmiş Milletler (BM) Şartı ve uluslararası hukuk ilkelerine saygı, Birliğin uluslararası alanda eylemine rehberlik etmelidir. sahne. Bu eylem, gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir ekonomik, sosyal ve çevresel kalkınmasını teşvik etmeyi içerir.Küresel değer zincirleri ve özellikle kritik hammadde değer zincirleri, doğal veya insan yapımı tehlikelerin zararlı etkilerinden etkilenmektedir. Kritik değer zincirlerine yönelik risk ...

İŞ ARAMA VE İŞ BAŞVURU SÜRECİ GENÇ İŞSİZLİĞİNE GENEL BİR BAKIŞ VE İŞ ARAYIŞINDA UYGULANABİLİR METOTLAR

                                                  İŞ ARAMA VE İŞ BAŞVURU SÜRECİ        GENÇ İŞSİZLİĞİNE GENEL BİR BAKIŞ VE İŞ ARAYIŞINDA UYGULANABİLİR   METOTLAR                                                                                                ...

AVRUPA BİRLİĞİ MEDYA POLİTİKASI

AB, Avrupa Topluluğu’nu kuran Roma Antlaşma’sının 151. maddesinde “kültür ve görsel-işitsel politika” başlığı altında düzenlenen hükme dayanarak, Avrupa’da görsel-işitsel alanda işbirliğini teşvik etmek amacıyla politikalar üretmekte ve sektörel programlar yürütmektedir. AB görsel-işitsel politikasının temeli 1970’li yıllarda hazırlanan Yeşil Kitap (Green Paper) ve Beyaz Kitap’a (White Paper) dayanmaktadır. 1988 yılında Rodos’ta yapılan AT Devlet ya da Hükümet Başkanları Zirvesi (European Council Summit) ve daha sonra 26-28 Haziran 1989 tarihinde yapılan Madrid ve 8-9 Aralık 1989 tarihinde yapılan Strasbourg Zirvelerinde, AT görsel-işitsel politikası üzerinde çalışmalar yapılmıştır (Çiftci, 2007:33). 1984 yılında AB Komisyonu’nun yayınladığı, “Yayıncılık Ortak Pazarının Kurulması Hakkında Yeşil Belge”, AB’nin görsel-işitsel alanda ortak bir adım atılması yönündeki ilk hareketidir. Söz konusu Belge’de Komisyon, Topluluk’ta yayın hürriyetinin sağlanabilmesi için televizyon yayınları bak...