Türkiye’de geniş aile oranı kırsal alanlarda kentsel alanlara göre oldukça yüksektir. Kırsal alanlarda yaklaşık her 10 hanenin 2’si; kentsel alanlarda ise her 10 haneden ancak 1’i geniş aile kompozisyonuna sahiptir. Geniş aile kapsamında incelenen ataerkil aile ve geçici geniş ailelerin her ikisi de kırsal alanlarda daha yaygındır. Bu aile yapılarından geçici geniş aile hem kentsel alanlarda hem de kırsal alanlarda daha yaygındır. Bu durum, anılan ailelerin dağılmış aileye dönüşme potansiyelinin yüksek olması nedeniyle yakın gelecekte Türkiye’de dağılmış aile oranının daha da artacağının bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Beklendiği gibi daha kozmopolit bir yaşam biçiminin hüküm sürdüğü kentsel alanlarda dağılmış aileler daha yaygındır. Bu farklılığın altında, kentsel alanlarda tek ebeveynli ailelerin, diğer dağılmış ailelerin ve akraba olmayanlardan oluşan ailelerin yaygınlığının kırsal alanlara göre daha fazla olmasının etkisi bulunmaktadır. Kırsal alanlarda ise özellikle yaşlı kadınlardan oluşan tek kişilik aileler kentsel alanlardaki kadar yaygındır. Kentsel alanlarda tek kişilik hanelerde yaşayanlar daha genç; kırsal alanlarda ise bu hanelerde yaşayanlar daha yaşlıdır. Bu durum, kentsel alanlarda bu hanelerde yaşamanın daha çok bir seçimin sonucu; kırsal alanlarda ise daha çok bir zorunluluğun sonucu olabileceğini düşündürmektedir. TNSA 2008’den elde edilen aile yapılarının yerleşim yerlerine göre dağılımına ilişkin bulgular, çok büyük ölçüde TAYA 2006 ve TAYA 2011’den elde edilen bulguları teyit etmektedir .
Türkiye’de aile yapısının bölgeler temelinde yüzde dağılımına bakıldığında tüm bölgelerde istisnasız çekirdek ailenin en yaygın aile biçimi olduğu görünmektedir. Hem TAYA 2006 hem de TNSA 2008 çekirdek ailenin en çok yaygın olduğu bölgenin Akdeniz; en az yaygın olduğu bölgenin ise Batı ve Doğu Karadeniz olduğunu göstermektedir. TAYA 2011 sonuçları ise, Akdeniz ve Ege’nin çekirdek ailenin en yaygın olduğu (%73) bölgeler olduğunu göstermektedir (Tablo 7). TAYA 2011 verilerinden çekirdek ailenin alt aile biçimlerine bakıldığında, tüm bölgelerde çocuklu çekirdek ailenin çocuksuz çekirdek aileye oranla daha yüksek yüzdelere sahip olduğu görünmektedir. Çekirdek aile içinde çocuklu çekirdek aile oranının en yüksek olduğu yerler Güneydoğu Anadolu (%88) ve Ortadoğu Anadolu (%87) bölgeleri; çocuksuz çekirdek aile oranının en yüksek olduğu bölge ise Batı Marmara’dır (%41). Çekirdek aileler çocuk sayısına göre incelendiğinde, doğuda yer alan üç bölge dışındaki tüm bölgelerde bir ve iki çocuklu çekirdek ailenin üç ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerden daha yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Çekirdek aileler içinde üç ve daha fazla çocukluların oranı, Kuzeydoğu Anadolu’da %44’e; Ortadoğu Anadolu’da %46’ya; Güneydoğu Anadolu’da ise %55’e ulaşmaktadır. TAYA 2006 ve TNSA 2008 sonuçları da çocuklu çekirdek ailelerin bölgelere göre dağılımına ilişkin bu sonuçları teyit etmektedir. TAYA 2011 sonuçları, çekirdek aile oranının en yüksek olduğu yerler olan Akdeniz ve Ege Bölgesi’nde geniş aile oranı (%9) Batı Marmara (%6) ile beraber en düşük seviyededir. Orta Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu bölgelerinde geniş aile oranı %19 seviyelerine kadar yükselmektedir. Ortadoğu Anadolu dışında kalan tüm bölgelerde geçici geniş aile yüzdesi ataerkil aile yüzdesinden daha yüksektir. Ataerkil geniş ailenin yaygınlığının en fazla olduğu bölgeler yaklaşık %10 seviyesi ile Orta Anadolu ve Ortadoğu Anadolu’dur. Geçici geniş ailenin en yaygın olduğu bölge ise %12 seviyesi ile Kuzeydoğu Anadolu’dur. Türkiye’de bir artış eğilimi içinde olan dağılmış aile yapısının bölgelerdeki durumuna bakıldığında, dağılmış aile oranının Batı Marmara, Doğu Marmara, Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz ve İstanbul bölgelerinde %19-23 seviyesinde olduğu görünmektedir. TNSA 2008’den yapılan analizler, bu bölgelerden İstanbul, Batı Marmara, Ege, Batı Anadolu ve Batı Karadeniz bölgelerinde dağılmış aile yaygınlığının %17 seviyesine kadar yükseldiğini göstermektedir. Dağılmış aile kompozisyonu içinde hemen her bölgede en sık karşılaşılan aile biçimi tek kişilik hanelerdir. İstanbul dışında tüm bölgelerde kadınlardan oluşan tek kişilik haneler erkeklerden oluşan tek kişilik hanelerden daha yüksek oranda gözlenmektedir. Tek ebeveynli haneler İstanbul ve Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde %6 seviyesine kadar yükselmektedir. Bu aile biçiminde de kadınların tek ebeveyn olarak bulunduğu haneler, erkeklerin tek ebeveyn olarak bulunduğu hanelere göre daha yaygındır. Hem TAYA 2006 ve TAYA 2011 hem de TNSA 2008 sonuçları diğer dağılmış aile biçiminin ve aralarında hısımlık ya da akrabalık olmayan kişilerden oluşan hanelerin, ülkenin büyük metropol alanlarını içeren bölgelerinde daha yaygın olduğunu göstermektedir. Bu durum, bu bölgelerin iç göçün çekim merkezleri olması ile yakından ilişkilidir.
TAYA 2006, TNSA 2008 ve TAYA 2011 sonuçlarına göre çekirdek aile hem kentsel hem de kırsal alanlarda en yaygın aile biçimidir. TAYA 2011’e göre çekirdek aile oranı kentsel alanlarda Türkiye ortalamasının üzerine çıkarak %71.2 seviyesine ulaşmakta; kırsal alanlarda ise Türkiye ortalamasının altına inerek %66.8 seviyesine gerilemektedir. Çekirdek ailenin alt kategorilerine bakıldığında, çocuksuz çekirdek ailenin kırsal alanlarda; çocuklu çekirdek ailenin ise kentsel alanlarda daha yaygın olduğu görünmektedir. Çocuksuz çekirdek ailelerin %75’inde kadınlar 45 ve daha yukarı yaşlardadır. Bu durum, kadının daha yaşlı olduğu hanelerde çocuksuz çekirdek ailenin daha yaygın olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni, bu hanelerde daha çok çocuklarını evlendirmiş ebeveynlerin bulunmasıdır. Çekirdek ailelerin %76’sını oluşturan çocuklu çekirdek ailelere bakıldığında, bir ve iki çocuklu çekirdek ailelerin kentsel kesimlerde; üç ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin ise kırsal kesimlerde daha yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumun bir yandan çekirdek aile yaygınlığının kentsel kesimlerde daha yüksek olması ile bir yandan da kentsel alanlarda daha az sayıda çocuğa sahip olma isteğiyle ilişkili olduğu görülmektedir.
1.5. Sonuç ve Sosyal Politika Önerileri
Türkiye’de aile yapısının dönüşümü sürecinde etkili olan üç önemli gelişme söz konusudur. Bunlardan ilki kendisini kentleşme, ekonomik yaşamda sanayi ve hizmet sektörlerinin ön plana çıkması, kadının ücretli istihdam sürecine dahil olması, kişi başına düşen gelirin artması olarak hissettiren sosyoekonomik değişim; ikincisi ilk evlilik yaşının yükselmesi, evlilik içi doğurganlık kontrolünün artması, ilk çocuğa sahip olma yaşının yükselmesi, doğurganlık seviyesinin iki çocukla sınırlanması, ideal çocuk sayısı ile sahip olunan çocuk sayısı arasındaki makasın daralması, boşanma hızlarının artması ve doğumda yaşam beklentisinin artması ile ortaya çıkan demografik dönüşüm; üçüncüsü ise aile yapısının değişiminde bu yapısal faktörler kadar etkili olduğu düşünülen ve yapısal faktörlerin dönüşümünde de önemli rol oynayan zihniyet değişimi ya da düşünsel değişimdir. Düşünsel değişim (ideational change), Arland T hornton tarafından gelişmekte olan ülkelerin demografik ve aile yapılarında meydana gelen değişimlerin altında yatan faktörleri ortaya koymayı amaçlayan Gelişimsel İdealizm Teorisi’nin (Developmental Idealism Theory) kullandığı temel kavramlardan birisidir. Bu yaklaşım, düşünsel faktörlerin yani insanların normatif duruşlarının, dini ve ahlaki değerlerinin, tutumlarının, özgürlük ve eşitlik hakkındaki fikirlerinin, bireysellik karşısındaki konumlarının, çocuk sahibi olmaya ve aileye dair algı ve inanışlarının en az yapısal faktörler kadar etkili olduğunu iddia etmektedir (Thornton, 2001; Thornton 2005; Thornton ve diğerleri, 2012). Gelişimsel idealizm perspektifi, modernizasyon ve kalkınma teorilerini temel alarak Batı düşünce ve normlarının özellikle Batı dışındaki ülkelerde dolaylı ya da dolaysız olarak insanların algı ve davranış kalıplarını nasıl değiştirdiğini sorgulamaktadır. Bu yaklaşım, özellikle nüfus ve aile alanındaki Batı’ya ait düşünce ve değer kalıplarının Batı dışındaki coğrafyalarda bir nevi empoze edildiğini; Batı düşüncesinin insanların gelişme ve bazı aile pratikleri arasında zorunlu bir ilişki kurmayı salık verdiğini vurgulamaktadır. Örneğin, bu düşüncenin etkisi ile birçok gelişmekte olan toplumda az çocuk sahibi olmak ve çekirdek aile içinde yaşamak gelişmeyi ve ilerlemeyi destekleyen; çok çocuk sahibi olmak ve geniş aile içinde yaşamak ise buna engel olan bir durum olarak algılanmaktadır (Barrett ve Frank, 1989; Donaldson, 1999; Harkavy, 1995; Hodgson, 1983; Hodgson, 1988). Bu düşüncelerin etkisi ile uzun yıllar politika yapıcılardan sıradan vatandaşlara geniş bir kitle, nüfus artışının yaşam ve sağlık standartlarında düşme olmadan ve ekonomik gelişme yavaşlamadan gerçekleşmeyeceğini düşünmüştür. Bu bağlamda, gelişmekte olan ülkelerde uygulanan nüfus programları, modernleşme ve ilerleme ile bir tutulmuş ve pek çok ülkede hükümetler nüfus programlarının uygulanmasını Batılılaşma ve modernleşme adına gerçekleştirmişlerdir. Modernleşme ve gelişme yaklaşımları, ailedeki modernleşmenin toplumun genel anlamda modernleşmesini, toplumun genel anlamda modernleşmesinin ise ailedeki modernleşmeyi tetiklediğini savunmaktadır. Bu düşünceye göre, gelişmekte olan ülkelerdeki aile yapıları Batılı örneklerini model almak durumundadır. Caldwell (1982), Freedman (1979) ve Van de Kaa (1987) gibi önde gelen demograflar Batı tarz ve düşüncesinin özellikle Batı dışındaki ülkelerde yaygınlaşmasının zihinsel dönüşüme yol açarak, demografik dönüşümü ve aile yapısının dönüşümünü hızlandırdığını ortaya koymuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren Batı tarz ve düşüncesini hayatın pek çok alanında referans alan Türkiye, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ise Batılılaşmayı milli bir proje olarak uygulayan bir modernleşme deneyimi yaşamıştır. Ülkemizde uygulanan devrim politikaları ile Batı norm ve değerleri sadece toplumsal ve siyasal alana değil özel alana da sirayet etmiştir. Batılı politikalar ve düşünceler gündelik yaşam deneyimleri aracılığıyla insanların yaşamlarını etkilerken, kamu politikalarıyla gerçekleştirilen reformlar aracılığıyla da bireylerin yaşamları şekillendirilmiştir. Örneğin, Medeni Kanun’da yapılan değişiklikler özel alana, özellikle aile yaşamına dair çok önemli dönüşümleri beraberinde getirmiştir. Cumhuriyet döneminin hemen başında hızlı ve istikrarlı bir şekilde uygulanmaya başlanan modernleşme projesi günümüze değin kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Modernleşme projesinin doğurganlık ve aile yapısı üzerindeki etkisine en önemli örnek, 1960’lı yıllardan başla49 narak uygulanan antinatalist nüfus politikalarıdır. Cumhuriyetin kurulmasının ardından, demografik yapının yeniden inşası için nüfusu artırmaya yönelik pronatalist politikalar izlenirken, 1950’lerden itibaren bu politikalarda değişime gidilmiştir. 1960’lı yıllardan başlanarak hazırlanan beş yıllık kalkınma planlarının ilkinde nüfusun kontrol altına alınmaması halinde hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme, hızlı nüfus artışının kişi başına gayri safi milli hâsılanın düşmesine yol açması, ekonomik yatırımlar yerine hızla artan nüfusun ihtiyacını karşılamak için demografik yatırımlara yönelmek zorunda kalınması, genç yaşlardaki nüfusun hızlı artışının istihdam sorunları yaratması, kentlerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi ve tarımda gizli işsizlik oluşması gibi potansiyel sorunları beraberinde getireceği vurgulanarak nüfus planlamasının önemine işaret edilmiştir (Koç ve diğerleri, 2010). 1960’lı yıllarda başlayan ve 1983 yılındaki yasal düzenlemeyle şekil değiştiren antinatalist müdahaleler sonucunda Türkiye’deki doğurganlık hızlarında önemli bir azalma sağlanmıştır. Sonuç olarak, gerek dünya ölçeğinde gerekse de Türkiye özelinde doğurganlık hızlarındaki dikkat çekici azalmanın ve aile yapısındaki değişimin nedeni, bu süreçler ile gelişme/kalkınma arasında, az sayıda çocuğa sahip olmanın ve sosyoekonomik gelişmenin birbirine zorunlu olarak bağlı olduğu düşüncesidir.
KAYNAKÇA
Akdağ, R. (2009). Türkiye Nüfus Ve Sağlık Araştırması, 2008 Ana Rapor Toplantısı. Açılış Konuşması Sunumu, Ankara. Alper, Y. Değer, Ç. ve Sayan, S. (2012). 2050’ye Doğru Nüfusbilim Ve Yönetim: Sosyal Güvenlik (Emeklilik) Sistemine Bakış, TÜSİAD-T/2012-11/535. Altınay, A. ve Arat, Y. (2007). Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet. İstanbul Altuntek, N. S. (2001). Türkiye Üzerine Yapılmış Evlilik ve Akrabalık Araştırmalarının Bir Değerlendirilmesi, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 18 (2): 17-28. Altuntek, N. Serpil. (1993). Van Yöresinde Akraba Evliliği. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları Amato, P. R., & Fowler, F. (2002). Parenting Practices, Child Adjustment, And Family Diversity. Journal Of Marriage And Family, 64(3), 703-716. Arıkan, Ç. (1996). Halkın Boşanmaya İlişkin Tutumu Araştırması, T.C. Başbakanlık ve Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Genel Yayın No: 96, Bilim Serisi. Ankara: Öncü Ltd. Ataca, B. and Sunar, D. (1999). Continuity and Change in Turkish Urban Family Life. Psychology and Developing Societies, 11(1): 77-90 Aytaç, I. A. (1998). Intergenerational living arrangements in Turkey. Journal of Cross-Cultural Gerontology, 13(3), 241-264. Balaman, A. R. (1982). Evlilik Akrabalık Türleri. İzmir: Karınca Matbacılık. Baldez, L. (2010). The Gender Lacuna in Comparative Politics. Perspectives on Politics, 8(01), 199-205. Barrett, D. ve Frank, DJ. (1999). Population Control For National Development: From World Discourse To National Policies. In Constructing World Culture: International Nongovernmental Organizations Since 1875, (der.) J. Boli, & G. M. Thomas. Stanford University Press, Stanford, CA, 198-221. Behar, C. (1995). The Fertility Transition in Turkey: Reforms, Policies and Household Structure, Carla Mahklouf Obermeyer (der.). Family, Gender, and Population in the Middle East: Policies and Context. Cairo: American University içinde (35-36). Cairo Press Berkes, N. (1942). Ankara Köyleri. Ankara: Uzluk Basımevi. Beşpınar, F. U. (2010, Aralık). Questioning Agency And Empowerment: Women's Work-Related Strategies and Social Class İn Urban Turkey. Women's studies international forum. Vol. 33, No. 6, 523-532. Birleşmiş Milletler (UNDESA) (2012). World Population Prospects: The 2012 Revision. http://esa. un.org/wpp/unpp/panel_population.htm (Erişim Tarihi: 7 Şubat 2014) Birleşmiş Milletler (UN-DESA) (2012): World Population Prospects: The 2010 Revision. New York Birleşmiş Milletler (United Nations) (1987). Fertility Behavior in The Context of Development: Evidence from the World Fertility Survey. Population Studies No.100, New York: United Nations Department of International Economic and Social Affairs. Birleşmiş Milletler. (1994). Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansında Kabul Edilen Eylem Planı, Kahire, 5-13 Eylül. Blackburn, R. M., Browne, J., Brooks, B., & Jarman, J. (2002). Explainig Gender Segregation. The British journal of sociology, 53(4), 513-536. Bolak, H. C. (1997). When Wives are Major Providers. Culture, Gender, and Family Work. Gender & Society, 11(4), 409-433. Bongaarts J. (1985). What Can Future Surveys Tell Us About The Proximate Determinants of Fertility?. International Family Planning Perspectives, Sep; 11 (3): 86-90. Bongaarts, J. (1978). A Framework For Analyzing The Proximate Determinants of Fertility, Population Development Review, 4 (1): 105-132.
Yorumlar
Yorum Gönder