DİN TOPLUM VE KİLİSE
1.1. Toplumsal
ve Bilimsel Bir Perspektiften Bakış Açısı
Yüzyıllar boyunca insan yaşamının merkezinde yer alan kültürel , dini ,
sosyolojik , ekonomik bazı değerler mevcuttur. Sosyal yaşam içerisinde cereyan
eden bu değerler bireylerin görüş ve ideolojileri ile harmanlanarak günümüze
kadar ulaşmıştır. Bazı değerler vardır ki asla yok olmaz , o değerlerin başında
şüphesiz DİN faktörü almaktadır . Dinleri bu kadar özel kılan ve toplumların
yaşamına yön veren adeta dünyanın kanunları haline getiren ve hatta demokrasiyi
biçimlendiren bu denli gücü nereden almaktadır? Şüphesiz insanlar Tanrı ‘ nın
kutsalliyetini kendi ideolojik çıkarlarıyla harmanlayarak onları bir bütünlük
içerisinde topluma empoze etmiş , kolektif bir hareket tarzı içerisinde
temellendirmiş ve güçlü kapitalist sermayenin içine yerleştirmişlerdir. Esasen
21. Yüzyılın diğer çağlardan farklı olmasını sağlayan özellik bu olsa gerek
… Burada belirleyici faktör şüphesiz
değişim ve değişim hızı olmuştur . Sosyal yapı içerisinde inşa edilen bilimsel
ve teknolojik ilerleme insanların algılarını ters düz etmiş , dini faktörleri
yeniden biçimlendirmiş hatta onlara yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu durumun
temelinde kolektiv çıkaralrını bireysel çıkarlarıyla bütünleştiren ve bunu
yaparken kapitalist bir yapı ve yöntem içerisinde inşa etmesiyle mümkün
olmuştur. Köktenci ve kapalı bir din toplumu SANAYİ DEVRİMİ ile birlikte yok
olmuştur , artık değinmemiz gereken nokta çıkış yolunu bulmak değil , dönüş
yolunu bulmaktır .
Kilisenin içinde bulunmuş olduğu durum belki de hiç bu kadar acınası ,
hiç bu kadar savunmasız ve güçsüz olmamıştı . 21.yüzyıl kilisenin etkisini hem
toplumsal , hem dini , hem de siyasi olarak tamamen ortadan kaldırmıştır.
Değişimin hızına ayak uyduramayan kilise , tıpkı imparatorlukların son dönemde
yaşamış olduğu gerileme ve çöküş dönemine girmiş bulunmakta , toplumsal
sorumluluklarından tamamen kopmuş siyasi anlamda söz hakkını kaybetmiştir . Bu
elbette neo – liberal ekonomik düzenin bize sunmuş olduğu “ Sınırlı kilise “ anlayışı ile mümkün olmuş
ancak sürdürülebilirliği oldukça tartışma konusu olmaya başlamıştır . Tıpkı
kapitalist , neo- liberal ekonomik yapının tartışma konusu olduğu gibi . Sosyal
toplum içerisinde bozulmaya uğramış bir faktör mutlaka diğer faktörleri etkiler
ve tartışmalı hale getirir . Zira sosyal yapı bir bütündür , bozulamaz
birbirinden kopuk bir şekilde düşünülemez . Neo – Liberal ekonomik yapının
bozulması ekonomik olarak değil , dini
ve toplumsal olarak gerçekleşmiştir . Burada üst yapı mutlak suretle alt yapıyı
etkilemiş ve sarsmıştır . Bozulma ve çöküş , üstten alta doğru gerçekleşmiştir.
Sosyal değerlerin hukuki ve demokratik bir çizgide devam ettirilememesi
kilisenin pasif tutumu, anti –
hümanist ve “ sahtekar “ bir kapitalist düzeninin oluşumunu meydana getirmiştir. İnsanlar için en iyisini değil , “en iyi insanlar
için en iyisini” isteyen bir yapı mutlak suretle kendi kendini imha etmiştir .
Toplumsal iyiliği ve düzeni önemsemeyen kapitalist iş dünyasını , kendini
toplumun alt tabakasından soyutlamış onlara tepeden bakarak , yönetimsel gücünü
acımasız , despot bir şekilde hissettirmiştir . Bu durum sosyalizmin
eleştirisinden farklı olarak , hissettirmiş olduğu tutumunu ekonomik olarak
değil , demokratik , hukuki , toplumsal olarak
yapmıştır . Sosyalizm ve komünizm , kapitalizme daha çok ekonomik olarak bir eleştiri
getirmektedir . Aksine çöküş toplumsal olarak sosyo – kültürel bir şekilde
gerçekleşmiştir . Bilim dünyasının tüm bu yaşananlara karşı tavrı sadece
yeniliklerin insanların hayatını değiştirme tarzı bir yaklaşım olmuş , hiçbir
zaman sorunlara çözüm üretmek gibi bir gayesi olmamıştır . Tam tersi bir
şekilde “elitist “ bir kılıfa bürünerek kapitalizmin çıplak kollarına kendini
bırakmıştır . Bir çıkış yolu olarak görülen bilim o yolun son halkasını
oluşturmuş , geri dönüşün başlangıcını gerçekleştirmiştir .
21. Yüzyıl bize şunu
öğretti ; dön ve arkana bak daha ileriye gitmek istiyorsan dur ve dinlen!
Dünyanın dinlenmeye ihtiyacı var , sorgulamaya ihtiyacı var , düşünmeye
ihtiyacı var . Daha adil bir toplum düzeninin oluşması için demokrasiye
ihtiyacı var . Üçüncü bir dünya savaşı gelmeden önce “üçüncü bir yola” ihtiyacı
var . Dünya şimdi o yolu aramakla meşgul …
TAYFUN GENÇ
ANAHTAR KAVRAMLAR : 21.YÜZYIL , KİLİSE , BİLİM , TOPLUMSAL
YAPI .
Yorumlar
Yorum Gönder