PANDEMİ SÜRECİNDE BİREYİN BİLİŞSEL DAVRANIŞLARI
Ocak ayının ilk
haftasından ıtibaren dünyayı saran COVID-19 pandemisi ile tüm sosyal hayat ve
toplumsal yaşam birtakım köklü değişiklere sahne olmuştu. Eğitim alanında
öğrenciler artık sanal sınıflarda oluşturulan dersliklere girerek eğitim
hayatına devam etme şansını bulmuşlardı. Öncelikle önemli bir noktaya vurgu
yapmak gerekmektedir , pandemi üreci ile birlikte oluşan toplumsal ve ekonomik
atmosfer ülkelerin pandemi ile mücadelesini doğrudan etkilemiştir. Türkiye ‘ de
toplumsal hayatın ve ekonomik düzenin sağlıklı olmaması , eğitim hayatına
doğrudan etki etmiş , biz öğrenciler yeni eğitim düzeyine ayak uydurabilmekte
oldukça fazla güçlük çektiğimizi söylemek yanlış olmaz . Esasen bu durumun iki
önemli temel algoritması vardır . Birincisi ; öğrenci ve ailelerinin ekonomik
düzeyleri . İkinci önemli faktör ise ; üniversitelerinin teknolojik altyapısı .
Türkiye ‘ de bu ıki önemli probleme çözüm bulabilmek birkaç ay içerisinde
mümkün olamamıştır. 2019 – 2020 Eğitim – Öğretim yılının tüm hazırlıklar
tamamlanana dek ve en önemlisi bireyler arasındaki sosyal ve ekonomik
eşitsizliği en aza indirecek çareler üretmeden yeni bir eğitim düzenine
geçmenin doğru karar olduğunu düşünmüyorum. Türk hükümeti başarısız olacağını
ve hazırlıksız yakalnmasına rağmen eğitime devam etme kararı almış , bu durum
verimli bir eğitimin önüne geçmiştir. Nitekim mevcut eğitim araçları EBA ve
Sanal sınıflar ( classroom , G- Drıve , Hangouts vs..) bu durumun üstesinden
gelebilmek için yeterince faydalı olamamıştır. Olaylara biraz daha gerçekçi
yaklaşmamız gerektiğini ve en önemlisi toplumun her kesimine ulaşabilecek
faydalı projeler üreterek bu durumun üstesinden gelebiliriz.
Dünyada bunun çok
iyi örnekleri bulunmaktadır. Çin hükümeti öğrencilere ücretsiz bilgisayar ve
internet imkanı sağlayarak öne çıkmayı başarmıştır. Fransa vatandaşlarına uygun
kredi imkanlarına sağlayarak , eğitim araçlarına ulaşmada önemli birtakım
avantajlar sağlamıştır. İtalya radikal bir karar alarak bu dönem için tüm
eğitim faaliyetlerini askıya aldığını açıklamıştır. Türkiye ‘ de ilk vakalar
Mart ayında görülmeye başlamıştır. Türk hükümeti süreci oldukça fazla panik
atak bir şekilde yönetmiş , toplumum isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılamada
geç kalmıştır. Ayrıca şunu belirtmek isterim , Türk medyasının COVID-19
pandemisi sürecınde sınıfta kaldığını , objektif ve gerçekçi verılerden
kaçtığını , vaka sayılarının bir veya ıki hafta geç verildiğini anlamak güç
değil. Bu durumu şöyle açıklayabilriz , 20 Mart vaka sayısının 460 olduğunu
duymuştuk . Ancak devlet hastanesinde çalışan bir doktor bize vaka sayısının
1000 ‘ in üzerinde olduğunu söylüyordu. Burada karşımıza çıkan en önemli olgu
medyanın güvenilirliği ve tarafsızlığı oluşudur. Türk toplumunun son dönemde
Türk medyasına olan güveninin arttığını görünce , medyanın bu asparagas
tutumunun oldukça fazla işe yaradığını görmekteyiz. Salgın süreci tüm dünyada
otokratik yönetimlerin tutumunu kolaylaştırmış , poltikalarını hayata geçirmede
avantaj sağlamıştır. Türkiye gibi tam demokrasiye sahip olamayan toplumlarda devlet
yönetimi etkisini oldukça fazla arttırmış ve bireylerin üzerinde tek güç haline
gelmiştir. Devlet, bireylerin ekonomik , sosyolojik ve psikolojik yönlerini tek
başına etkiyerek ve bundan doğabilecek sorunları tek başına ele alarak önemli
bir yükün altına girmiştir. Böyle karmaşık süreç içerinde iyi işleyen bir
devlet mekanizması olmadığı sürece , bu sorunları çözüme kavuşturmak mümkün
değildir. Şunu sıklıkla ifade etmem gerekiyor , pandemi sürecinde öne çıkan en
önemli gizli unsur DEMOKRASİ unsuru olmuştur. Demokrasinin tam anlamıyla
işlediği ülkelerde pandemi süreci daha aklı selim ve mantıklı kararlar
etrafında ele alınarak toplumun ihtiyaçlarını karşılamada en önemli etken
olmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder